Ezgi İçöz Özgür
Uzman Psikolog ve Sanat Terapisti
Sanat terapisi gruplarına başlarken danışanlarıma içimizdeki çocuğu hatırlatırım. Katılımcılardan birlikte geçireceğimiz zaman içinde doğru yanlış, güzel çirkin kaygısı olmadan, özgürce kendimizi ifade etmeye, içimizdeki çocuğun oynamasına hatta saçmalamasına izin vermeyi denemelerini isterim. Bireysel seanslarda ise yaptığı işten tatmin olmayan, ne yapmak istediğini bilmeyen danışanlarıma genelde ‘çocukken ne olmak isterdin?’ sorusunu sorarım ve içsel çocukları ile bağlantıya geçecekleri çalışmalar öneririm. Peki nedir içimizdeki çocuk? Onunla nasıl tanışabiliriz? İçsel çocuğu tanımak bize nasıl yardımcı olur? Bu sorulara cevap aramadan önce hepimizin içinde özgürleşmeyi bekleyen, geçmişte bir şekilde yaralanmış, bastırılmış, yok sayılmış bir çocuk olduğunu hatırlatmak isterim. Bu yazının kendi içsel çocuğunuzla tanışmak için bir vesile olmasını umuyorum.
Aslında modern psikolojide bilinçaltıyla ilgili bahsettiğimiz bir çok konuyu içsel çocuk ile ilişkilendirebiliriz. Bir yandan popüler psikoloji ve kişisel gelişimde de sık kullanılan bir terim haline gelmiş olsa da; kişi odaklı terapi[1] gibi yaklaşımlarda, 12 adım programlarında[2], sanat terapisi tekniklerinde ve hatta Freud’tan, Jung’a birçok analitik akımda içsel çocuk ile karşılaşırız. Freud’un id kavramı içsel çocuğun dürtüsel yanından bahseder. Jung ise çalışmalarında çocuk arketipine sıklıkla değinir. Jungçu psikolojide ‘ebedi çocuk’ (eternal child) arketipi de büyümeyen içsel çocukla ilgilidir. İnsanları psikoterapiye yönlendiren şeylerden biri içlerindeki yaralı içsel çocuğu iyileştirmek içindir. Terapi ve/veya iç gözlem aracılığı ile içsel çocuğumuzu tanıdıkça gölgede kalmış bir yanımıza ışık tutarız.
İçsel çocuk, bir zamanlar olduğumuz çocuğu bütün olumlu ve olumsuz yönleri ile yansıtır. Erken evrelerde ebeveynlerimiz ile kurduğumuz ilişki, daha sonraki dönemlerde ise okul ve toplumla olan ilişkimiz, yaşadığımız bireysel ve kolektif travmalar ve bu travmalara karşı yakınlarımızın tutumu içsel çocuğumuzu şekillendirir. Hepimiz bir zamanlar çocuktuk ve farkında olsak da olmasak da o çocuk hala içimizde mesken tutuyor. Yaşanılan birçok davranışsal, duygusal ve ilişkisel zorluklar aslında içsel çocuğumuz ile bağlantı kurma eksikliğinden kaynaklanıyor.
Çocukken karşılanmamış ihtiyaçlar, bastırılmış duygular, bağlanma şekilleri insan büyüdükçe farklı maskelerle tekrar kendini gösteren davranış şekillerine dönüşür. Özellikle bir zorlukla karşılaşıldığında, yakın ilişkilerde zorlanıldığında kişi bir gerileme (regresyon) yaşayabilir, içsel çocuğun doyurulmamış, bastırılmış yönleri su yüzüne çıkabilir. Böyle durumlarda ‘çocukça’ davranışlar gerçekten de çocukcadır. İnsanlar stresli oldukları zamanlarda, hayat geçişlerinde, medikal durumlarda ve kronik ilişki sorunlarında ihtiyaçları karşılansın diye çocukluk stratejilerine dönme
eğilimindedirler. Özellikle çocukluklarında güven hissetmemiş ve yeterli bakıma sahip olmamış kişilerin içsel çocukları daha saldırgan bir şekilde sahneye tekrar çıkabilir (Weber, J. PhD, 2015, www.psychologytoday.com). Yaralı içsel çocuk bazen manipülatif, bazen pasif agresif bir şekilde, bazen narsisistik bir öfke nöbetiyle çıkabilir sahneye. Kimisi hiç büyüyüp, sorumluluk almak istemeyen Peter Pan sendromunda yaşar, kimisi aman bir tatsızlık çıkmasın diye cici kız, güçlü adam maskesi arkasına sığınır. Küskün, kızgın, bağımlı, itaatkâr, korkak veya isyankar olabilir. Aslında bunların hepsinde zaman zaman kendimizden bir parça bulabiliriz. İçimizdeki çocuk nasıl iyileşir peki? Öncelikle onunla tanışmamız, onu anlamamız gerekir. İçimizdeki çocuk ile karşılaştığımızda onun çoğunlukla sevgi, korunma, güven, saygı gibi çocukluk gereksinimlerinin karşılanmadığını fark ederiz. Bu da içimizdeki çocukta kronik kaygı, korku, utanç, öfke ve çaresizlik gibi durumlar yaratır. (Capacchione, L. 1991)
İçsel çocuk ile ilgili terapilerde amaç bu yönlerin farkına varmak, ne zaman tetiklenip sahneye çıktıklarını anlamaktır. Böylece kişi dürtüsel olarak çıkan davranışların aslında geçmişten gelen ve artık kişinin gelişimine hizmet etmeyen davranış paternleri olduğu konusunda içgörü sahibi oldukça kendi öz sesini duymak için alan açabilir. İçsel çocuk terapilerinde amaç yaralı içsel çocuğu dinlemek, anlamak, ona kabul ve merhamet göstermektir. İşte burada kişi, terapist yardımı ile kendi içsel çocuğuna ebeveynlik yapmayı öğrenmeye başlar. Burada birazdan bahsedeceğimiz içsel anne babayı tanımaya başlarız.
Kişi Odaklı Terapide danışana yargılamadan ve merhametle alan tutulur ve koşulsuz kabul esasıyla yaklaşılır. Bu esastan bahseden bir hocamıza sormuştuk; bir suçluyla, şiddet gösteren biriyle nasıl empati kurabiliriz diye. Verdiği cevap ‘onu bir çocuk olarak düşünün’ olmuştu. Aslında böyle bir durumda yapmamız gereken kişinin yaptıklarını kabul etmek değil, o kişinin içsel çocuğu ile empati kurmak olacaktır. O kişinin içindeki yaralı çocuk nasıl bu kadar yaralandı ki, o kişi de başkalarını yaralamayı seçti? Bence şiddet eğilimde olan danışanlar ile çalışan uzmanlar içsel çocuk konusunda derinleşmeyi deneyebilir ve danışanın motivasyonunu içsel çocuğunu keşfetmeye ve onu iyileştirmeye yönlendirebilir. Şimdi ve burada ile çalışırken çocukluk travmalarının keşfine uzun ve bazen zorlayıcı bir yolculuk başlayabilir.
Yaralı içsel çocuğun (başka travmaların olduğu durumlar haricinde) yaraları genelde ebeveynleri ile ilksel ilişkisinde başlar. Bu çocuğun okul çağında dışlanması, zorbalığa uğraması ve/veya zorbalık yapması da olağandır ve bu dönemde yaraları daha da derinleşir. Eğer çocuk kendine yaratıcı bir dışavurum aracı ve/veya herhangi bir destek kaynağı bulamamışsa, sorunları kronikleşir, yaşanan travmalara[3]
göre kimileri için içe dönerek kendini sabote eden, kimileri içinse saldırganlaşan bir yapı ortaya çıkar. Bağımlı, saldırgan, manipülatif ve benzeri kişilik yapıları gelişir. Yaralı çocuk kendini yaralayan ebeveyni rol model olarak gördüğü için içsel ebeveyni de çoğu zaman eleştirel, baskıcı, suçlayıcı ve/veya otoriterdir. Olması gerektiği gibi koruyucu, besleyici ve destekleyici olmaktan uzaktır. Kişi içsel çocuğunun yaralarını iyileştirmeye gayret etmediğinde, gölge tarafıyla yüzleşmediğinde, kendisi anne baba
olduğunda (veya öğretmen yada herhangi bir otorite figürü) rol modelinin yerine geçer ve jenerasyonlar arası zincir böyle devam eder.
Ben inanıyorum ki yaşadığımız travmalara rağmen herkesin içinde kendini gerçekleştirmeyi bekleyen büyük bir potansiyel vardır. Kimisi yaralarıyla başkalarını incitmeye devam eder, bir başkası ise yaralarını sarıp, başkalarını iyileştirmeye aracı olacağı bir dönüşüm yaşar. Yaralı şifacı arketipi buna güzel bir örnektir. Bu hem içsel
hem dışsal bir yolculuktur. Kendimizi gerçekleştirmek, kendimizi bilmeyi, kendi
içsel çocuğumuz ile barışmayı gerektirir.
İçsel çocuk ile çalışan terapist, danışanlarına ‘yeterince iyi annelik’ yapma gayretindedir. Esas yapması gereken şeylerden biri de kişinin kendi içsel çocuğuna iyi bir içsel ebeveyn olmasının yollarını göstermektir. İç çocuğun ihtiyaçlarını anlamasını sağlamak ve ona sevgi ve merhamet vermesine yardımcı olmaktır. Çünkü içimizdeki çocuk en çok kendisinden sevgi, kabul ve merhamet görmek ister. Kendisi tarafından görülmek ile mümkündür bu. İçsel çocuk ile çalışılan terapide kişinin bebekken veya çocukken karşılanmamış ihtiyaçları, ebeveynlerin bilerek yada bilmeyerek yeterli olmadıkları durumlar ile yüzleşilebilinir. Yaralı içsel çocuk kişinin kendisi tarafından duyuldukça, kabul ve merhamet gördükçe iyileşmeye başlar. Bu
iyileşme kişinin onu geri çeken bastırılmış duygularını, karşılanmamış ihtiyaçlarını ve kişinin kendi sabote eden davranış paternlerini keşfetmesine yardımcı olur. Bu sayede kişi kendine daha iyi bakar, ihtiyaçlarını daha iyi anlar ve daha sağlıklı sınırlar koymayı öğrenir. Sahip olamadığı yeterince iyi ebeveyni kendi içinde oluşturmayı öğrenmek, kendi kendine ebeveynlik etmek mümkündür.
“Her çocuk bir bakıma bir dáhi ve her dáhi bir bakıma bir çocuktur.” Arthur Schopenhauer
Sağlıklı bir yetişkin olabilmek için çocuk olabilmek gerektiğini düşünenlerdenim. Sağlıklı derken, fiziksel, duygusal, zihinsel, sosyal ve ruhsal bir bütünlükten ve farkındalıktan bahsediyorum. Kişilerin içe dönük veya dışadönük mizaçları olması fark etmez, sağlıklı/mutlu bireyler kendileri ile barışık ve dengelidirler. Bence sağlıklı olmak bir şeyler yolunda gitmiyor bile olsa, özümüzü tanıma çabası, kendimizi gerçekleştirme cesaretidir. Dış koşullara rağmen içimizde inanan tarafımızı koruyabilmenin önemini vurgulamak isterim. İçsel çocuğuyla sağlıklı iletişimi olanların hayat dolu bir enerjiye sahip olduklarını, duygularını ifade edebilen, sezgileri güçlü, oyuncu ve yaratıcı olduklarını görürüz. Bu kişilerde samimiyet, kendine özgülük, spontanelik diğer göze çarpan özellikler olabilir. Alma verme konusunda dengeli bir adalet duygusuna sahiptirler. İç çocuğuyla temasta olabilen olgun birey hem çocukça bir masumiyete, hem de bilge bir erdeme sahiptir.
Değinmek istediğim önemli bir nokta da konunun kültürel yanı olacaktır. Daha çok Amerika ve Avrupa’da yaygınlaşmış olan içsel çocuk konusu içinde evrensel birçok öğeyi barındırmakla birlikte, bulunduğumuz toplumda farklı yönlerinide ele almamız gereken bir konudur. Totaliter aile yapısından, eğitim sistemine, düşünce
özgürlüğünden, azınlık haklarına bir çok konuda kısıtlama yaşadığımız coğrafyada,
kendimiz de, iç çocuğumuz da baskılanıyor ve umudu kırılıyor. İçsel çocuğun cinsiyetinin topraklarımızda batıdakinden farklı yönleri olabiliyor. Bir çok açıdan ezberci olan eğitim sistemi çoğu zaman çocuğun yaratıcılığını köreltiyor ve bir çok yaratıcı, bilge, sanatçı ruhlu çocuk toplumla tanışmaya başladıkları anda yaralanmaya başlıyor.
Aile Terapisi hareketinin kurucusu Virginia Satir (1967)
5 temel özgürlükten bahseder.
1. Şimdi ve burada olanı duyma ve görme özgürlüğü. Olması gerekeni, olmuşu ya da olacak olanı değil.
2. Hissettiğini ve düşündüğünü söyleme özgürlüğü, hissetmen yada düşünmen gerekeni değil.
3. Hissettiğini hissetme özgürlüğü, hissetmen gerekeni hissetmen değil
4. İstediğini talep etme ve istemediğini ret etme özgürlüğü
5. Kendin için risk alma özgürlüğü
Biz bu özgürlüklerden okulda ve toplumda bahsedemiyorken, hepimiz değilse bile birçoğumuz kendi aile yapımızda bu özgürlüklere sahip olamamışken üzerine düşünelim diye yazmak istedim bu 5 özgürlüğü. Kendi kendimize ve yakınlarımıza bu özgürlükleri verebiliyor muyuz? Bir terapist olarak çocuklar ve ergenler ile çalışırken kendimi sık sık toplumun ve sistemin yolunda gitmeyen taraflarının onlarda açtığı yaraları sarmaya çalışırken buluyorum. Çok yetenekli, yaşıtlarından çok daha iyi resim yapan 8 yaşında bir kızın sınavda il sonuncusu olup kendini işe yaramaz hissetmesi veya şair ruhlu, yazıları ve şiirleri yayımlanmış bir gencin sınav kaygısı ile baş edememesi gibi birçok vaka ile karşılaşabiliyoruz.
İçsel çocuğun sosyal boyutundan bahsederken kolektif travmaların da etkisine değinmek isterim. Savaş, göç gibi travma yaşamış veya travmanın içinde büyümüş içsel çocuğun yaşadıklarının açtığı yaralar daha sert, daha derindir. Buna rağmen belki de yaşanan acıların insanı olgunlaştırmasıyla birlikte kimi kişilerde travmanın büyüklüğüne rağmen içsel çocuk güçlü kalmayı başarmış olabilir. Bu konuda ayrıca çalışılmalı ve sosyal travma ve travma sonrası stres bozukluğu ile birlikte değerlendirilmelidir. Politik ve fiziksel baskıya maruz kalmış topluluklarda travmanın jenerasyonlar arası aktarıldığı kabul görmüş bir olgudur. Bu tarz kolektif travmalarda içsel çocuk çalışmalarının, drama ve sanat terapisinin yanında somatik terapilerin de önemini belirtmek isterim. Travma bedende yaşayan ve somatik olarak da kendini gösteren bir durum olduğu için nefes ve beden ile entegre edilen somatik yaklaşımlı akımlardan yararlanılmalıdır. Kendi içsel çocuğumuz ile tanışırken veya danışanlarımızla çalışırken içsel çocuğu yaşadığımız toplumun yapısı içinde, kişisel yaşantılarının yanında kültürel altyapısı ve kolektif travmaları ile tanımaya gayret etmek ufuk açıcı olacaktır.
Rafael gibi resim yapmak dört yılımı aldı, çocuk gibi resim yapmaksa tüm ömrümü. Pablo Picasso
Sanat Terapisinde kullanılan bir çok teknik, kişiyi olağandışı bir bilinç haline sokar. Kişi birçok duyguya, anıya imgeler aracılığı ile ulaşır. Bu süreçte duygusal ve sezgisel fonksiyonların yönetildiği sağ beyin devreye girer. Herkesin kendi kendine veya bir destek grubuyla birlikte uygulayabileceği içsel çocuk çalışmalarında kullanılan bir teknikten bahsetmek istiyorum. Henüz böyle bir çalışma yapmamış olanlar için güzel bir başlangıç olacağı kanaatindeyim. Lucia Capacchione’nin (1991) bahsettiği bu teknikte aktif olmayan elimizle çizim yapılır ve yazılır. L. Capacchione baskın olmayan el ile yazmanın sağ beyini aktive ettiğinden ve kişiyi çocukluk anılarına çok
daha hızlı ve derin bir şekilde götüreceğinden bahseder. Baskın olmayan elimizi
kullanarak duygularımıza, içgüdüsel yanımıza ve duygusal hafızamıza daha güçlü
bir şekilde ulaşabildiğimizi söyler. Kişiler içsel çocuk ile bağlantıya geçtiklerinde ana dilde yazarlar, o dilde yazmayı hiç öğrenmemiş olsalar bile, imla ve dilbilgisi hataları da olsa, beyin anadilde eski yaşantıların hatırlanmasını sağlar.
İsterseniz kendi kendinize veya güvendiğiniz bir yakınınız ile birlikte yapabileceğiniz bir aktiviteye davet etmek istiyorum. Kendinize rahatsız edilmeyeceğiniz sessiz bir zaman ayırın. Bir çocukluk fotoğrafınızı da bu alanda bulundurmak işe yarabilir. İhtiyacınız olan şeyler renkli keçeli kalemler ve birkaç sayfa boş kağıt. Nefesinizi
dinlediğiniz, içsel çocuğunuzu davet ettiğiniz kısa bir meditasyonun/sessizliğin ardından aktif olmayan elinizle (sağ elinizi kullanıyorsanız sol eliniz ile, solak iseniz sağ eliniz ile) boş bir kağıda renkli kalemler ile içsel çocuğunuzun resmini çizin. Düşünmeden, güzel çirkin kaygısı olmadan, sadece kendiniz için kendi çocukluğunuzun resmini çizin. Nasıl bir ortamda, üzerindeki kıyafetleri nasıl, hangi renkleri tercih ediyor? Çiziminiz bittikten sonra, ona biraz bakın ve başka bir boş kağıt alın ve onunla bir diyaloğa başlayın. Yetişkin olan yanınız için bir renk seçin ve
içsel çocuğunuz için başka bir renk. Aktif olan eliniz yetişkin tarafınız olsun
ve içsel çocuğunuza sorular sorsun. İçsel çocuğunuz da aktif olmayan eliniz ile
cevap versin. Yetişkin ve içsel çocuk arasında gelip giderken elinizi ve
kalemin rengini değiştirmeyi unutmayın. İçsel çocuğunuza ‘sen kimsin?,
nasılsın? , neler hissediyorsun? Ne yapmak istersin?, Bana söylemek istediğin
bir şey var mı?’ gibi sorular sorabilirsiniz. Sormak istediğiniz başka bir şey
varsa çekinmeyin. Sonrasında yazdıklarınızı okuyun ve iç görülerinizi bir yere
yazın veya güvendiğiniz yakınınızla paylaşın. Biraz zaman geçtikten sonra
dilerseniz iç çocuğunuza onu duyduğunuzu anlatan bir mektup yazın.
Bu basit ama etkili egzersiz içsel çocuğunuz ile tanışmak için kendi kendinize de uygulayabileceğiniz bir yöntem. Ben yine de bu tarz çalışmalarda güvenilir birisinin alan tutmasını kıymetli buluyorum. Eğer daha derinleşmek istiyorsanız buna bir terapist ile devam etmenizi öneririm.
Çocuklara Dair
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Halil
CİBRAN
Yazının sonunda ise çocuklar ile ilişkimize değinmek istiyorum. Şimdi ve burada hayatımızdaki çocuklar ile ilişkilerimizde onlara nasıl davranalım ki onların içsel çocukları yaralanmasın? Rol modelleri olarak onların içsel çocuklarını küstürmeden büyümelerine yardımcı olmanın yolları neler olabilir? Onlar ile vakit geçirmek, onları kalpten dinlemek, onlar ile gerçekten oynamak, bir yönlendirme yapmadan, izleyerek, çocuk ile çocuk olarak oynamak. Onların yaratıcılıklarına alan açarak, kendi özgür ifadelerini değerli kılarak onlar ile vakit geçirmek. Onlara sürekli bir
şeyler öğretmek yerine bazen sadece onlar ile ol’mayı deneyebiliriz. Bunun yanında çocuklara yaşlarına, becerilerine uygun sorumluluklar vermek de önemlidir. Bunu emir kipi ile değil de hayatın doğal bir parçası olarak yaptıkça, sorumluluk duygusunun gelişmesine yardımcı oluruz. Çocukların problem çözme, sorunlarla başa çıkma yetilerinin gelişebilmesi için onlara güvenerek, yapabilecekleri şeyleri onlar için yapmak yerine yapmalarına izin vererek, destekleyerek alan tutmalıyız. Sınır ve alan bilinci geliştirmek üzere çocuklara model olurken, bunu kendileri
olmalarına izin vererek yapabilmek hassas bir dengedir. Güvenli ve özgür bir
alanda hayal gücünün sınırsızlığında, farkındalığı yüksek, empati ve şefkat duygusunu geliştiren, ilişkisel deneyimler yaratmaya özen gösterebiliriz.
İç çocuğumuz ile barıştıkça çocuklar ile de ilişkilerimizin güzelleşeceğine, zenginleşeceğine inanıyorum. İçsel çocuk ile tanışmak, onu anlamak, onu sevmek, koşulsuzca sevmek bizi bize götüren yolculuklardan biri.
Kaynaklar:
Barlas,
Fara. ‘The Myth of the Inner Child’, www.counselling-directory.org.uk, November 11, 2014.
Capacchione,
Lucia. ‘Sanat Terapisiyle İyileşmek: Resim Çizerek ve Yazı Yazarak İçinizdeki
Çocukla Temasa Geçin’, Kaknüs Yayınları, 2012.
Diamond,
Stephen. PhD. ‘Essential Secrets of Psychotherapy: The Inner Child’, www.psychologytoday.com, June 07, 2008
Staik, Athena. Phd. ‘The Five Freedoms of Becoming More
Fully Human – Virginia Satir & Mental Health’, www.blogspsychcentral.com
Weber,
Jill. PhD. ‘When Your Inner Child Hijacks Your Adult Relationships’, www.psychologytoday.com, July 15, 2015.
[1] Kişi Odaklı Terapi:
1940’larda Carl Rogers tarafından geliştirilmiş, herkesin kendisini
gerçekleştirecek potansiyeli olduğuna inanılan, hümanistik bir psikoterapi
akımıdır.
[2] 12 Adım Destek Programları: 1930larda
Amerika’da başlamış bağımlılık tedavisinde kullanılan, ilk Adsız Alkolikler
grubuyla başlamış, bir destek
programı. (https://en.wikipedia.org/wiki/Twelve-step_program)
[3] Yaşanan travmaların hepsi
ayrı bir yazı konusu olabilir. Ensest ve diğer cinsel travmalar, doğal
afetlerden kaynaklanan travmalar, savaş ve göç ile ilgili travmalar hepsinin
içsel çocuktaki etkisi farklıdır.
Travmanın yaşandığı yaşa, travma sırasında ve sonrasında kişinin
aldığı/alamadığı desteğe göre de etki gösterir.