Ezgi İçöz Özgür, MA
bilgi@ezgiicoz.com
Sanat ve psikoterapi birleştiğinde, ikisinin de kapsamı ve derinliği artar. Sanat ve terapi birlikte işlenildiğinde insanlığın şifa tarihinin sürekliliğine bağlanılır. Shaun McNiff, The Arts and Psychotherapy
Dışavurumcu Sanat Terapisi (DST) bir çok sanat dalını ve yaratıcı süreci içinde barındıran, modern psikoterapide yeni bir teknik olmasına rağmen aslında insanoğlunun tarihi kadar eski bir şifa yöntemidir. Bu yazı DST’nin temel prensiplerini ve klinikteki uygulanışını intermodel (sanatlar arası) ve kişi odaklı terapiler odağında anlatmayı amaçlıyor.
Dışavurumcu Sanat Terapisi, ritüeli, sanatı, yaratıcılığı ve oyunu kalbinde tutan intermodel bir akımdır. DST birden çok sanat dalını akıcı bir şekilde, birbiri ardına, birbiriyle ilişkili olarak kullanır ve terapistin farklı sanat dallarına hakim olmasını ve birbiriyle doğal bir şekilde, ilişkilendirebilme becerisini gerektirir. Bugün, sanatı psikoterapide kullanan birçok terapist kendi sanat dalına göre, müzik terapisti, drama terapisti, dans terapisti gibi, farklı okullara ayrılmış durumda. DST ise birçok sanat disiplinini bir arada kullanan bir akımdır. Bu da haklı olarak bir sanat dalında uzmanlaşmak nerdeyse bir ömür boyu suren bir çalışmayı ve disiplini gerektirirken, nasıl bir terapist birçok sanat dalında uzmanlaşabilir sorusunu akla getiriyor (Paolo Knill,1995). İntermodel sanat terapisinde terapistin temel odağı bütün sanat dallarında uzmanlaşmak değil bütün sanat dallarının ortak paydası olan artistik ve estetik geleneği kavrayabilmek ve terapide bu süreçleri akıcı bir şekilde kullanabilmektir (Paolo Knill,1995). Bir veya daha fazla sanat dalında derinleşmek, yaratıcı sureci deneyimlemek ve sanat dünyasını takip etmek her zaman terapistin yararına olacaktır.
DST’de bir duygu, anı, rüya, ilişki ve/veya durum; hareket, dans, resim, yazı, ses, ritim, hikaye anlatımı, drama, rol yapma, oyun ve/veya ritüel yoluyla ifade edilir. Kişi yaratıcı sürecin içinde, simgesel, bireysel ve kolektif bilinçdışının imgeler dünyasında, “alternatif hayat deneyimi’ (alternative world experience) yaşayarak estetik bir farkındalık kazanır ve tıkandığı konulara yaratıcı çözümler bulabilir. Hayal gücü sadece görsel değildir. İmgeleme (imagination) farklı yollarla deneyimlenebilir. İmgeleme görselliğinin yanında hareketi, sözcükleri, sesi, ritmi, oyunculuğu kapsayan intermodel bir süreçtir. Kinetik, sezgisel, görsel, işitsel, dilsel ve bedensel olarak deneyimlenebilir (Paolo J.Knill, 1995). Farklı modaliteler arasındaki etkileşim serbest bir akış oluşmasına aracı olurken yaratıcı süreci güçlendirir ve estetik deneyimi derinleştirir. Mesela farkındalık ile yapılan bir hareket, bir renk ve imge ile ifade edilir, imgeyle diyaloğa geçilir veya ortaya çıkan bir imgenin duygusu ve anlamı araştırılır. İmge veya duygunun bedenin neresinde hissedildiği keşfedilebilir. Sanat terapisi bedensel, duygusal, zihinsel, sosyal ve ruhsal süreçlerin işlendiği bütünleştirici (integral) bir akımdır.
Dışavurumcu Sanat Terapisinden bahsederken, psikanalitik ve medikal sanat terapilerinden farklılıklarına değinmek gerekir. Psikanalitik Sanat Terapisi akımları önceden belirtilmiş yorumlamalar (interpretation) kullanırken, DST’de yargıdan uzak olarak yaratıcı süreçte derinleşmek önemlidir. Terapist ‘ürün’ü (art work) yorumlamak yerine kişiye araçlar sunar, gerektiğinde aynalar ve sürecine yargılamadan ‘şahit olur’. İmgelerin ve metaforların anlamları keşfedilirken sanatın ve yaratma sürecinin gücüne güvenilir.
Psikanalitik Sanat Terapisinde ürün/eser bilinçaltının sembolik temsili olarak görülür ve analist tarafından zaten daha önce tanımlanmış görüşler ile yorumlanır, yaratma süreci ikincil olarak kalır. Projektif testler ile kişiye ağaç, yol, köprü gibi imgeler çizdirerek paternler, şekiller, renkler, özellikler ile ilgili yorumlar yapılır. DST ise merkezinde yaratıcı süreci ve sanat yapma eylemini barındırır. Bir bakıma sanatın gücü iyileşme sürecine alan hazırlar. Farkındalık, yaratıcılık, paylaşım ile bir öz keşifi amaçlayan hümanistik akımlar, sanatı/ürünü tedavi sürecinde tanı koyma, analiz etme aracı olarak kullanan medikal ve psikanalitik akımlardan bu şekilde ayrılır.
Terapide Yaratıcı Sürecin Önemi
DST’nde oyun ve imgeler aracılığı ile, danışanın kendi hayatına, problemlerine başka bir gözle bakması amaç edilir. Seanslarda yaratıcı sürecin kendisinin şifa verici gücü deneyimlenirken, sürecin estetik analizi yapılır ve gündelik hayatla ilişkisi anlamlandırılır. Terapistin amacı kişiyi kendi ihtiyacına göre bir yaratıcı sürece yönlendirmek ve kendini ifade etmesi için araçlar sunarak, alan tutarak (holding the space) kişinin sürecine şahit olmaktır (witnessing). Şahit olmak yargılamadan gözlemlemeyi gerektirir. Kişiden bir sanat eseri, bir baş yapıt meydana getirmesi beklenmez. Danışanın sanatçı olması veya herhangi bir sanat dalında yeteneğinin olması koşulu yoktur. Ortaya çıkan ürün ile ilgili estetik kaygıdan, güzel, çirkin, doğru, yanlış gibi yargılardan uzak durulur. Bazen ilgi çekici ürünler ortaya çıksa da işin ‘sanat’ ve ‘zanaat’ kısmını işin ehlilerine bırakmak gerekir (Natalie Rogers). Terapide ortaya çıkan ürünler ‘düşük beceri, yüksek duyarlılık’ (low skill, high sensitivity) olarak anlatılır (Paolo J.Knill, 1995). Kişi Sanat Terapisinde sanat ve yaratıcılığı kendini ve duygularını serbest bırakma, dışavurma, ifade etme aracı olarak kullanır. DST’de amaç teknikte mükemmelleşmek değil, yaratıcı süreç ile kendini ifade etmek, kişisel bir şifa yolculuğuna çıkmaktır.
Terapist Danışan İlişkisi
Kişiler genelde sorunlarına çözüm bulma becerisini yitirdikleri zaman psikoterapiye başlamak isterler. Hayatlarında ihtiyaç duydukları değişimi yapmak için yaratıcı kapasitelerini kaybetmişlerdir. Kişi hayatında dönem dönem veya kronik olarak bireysel ve sosyal kısıtlamalar yaşayabilir ve hayatını şekillendirme yetisini kaybedebilir. Carl Rogers’ın öncülüğünü yaptığı kişi odaklı terapinin temelinde herkesin doğasında kendi potansiyeline ulaşma kapasitesi olduğu inancı vardır (Nathalie Rogers,1993). Terapistin görevi danışanın kendi özünü keşfetmesine, kendi doğrusunu ve yaratıcı potansiyelini bulmasına aracı olmaktır.
İntermodel Sanat Terapisinde danışan kendi hayatının ve problemlerinin uzmanı (expert) olarak görülür, terapist ise danışana yolculuğunda eşlik eder (companion). Danışanın sorunlarının üstesinden gelmesi için çözümün, kaynağın kişinin kendi içinde olduğuna inanılır. Terapistin danışanın seanstaki deneyimiyle, danışanla hareket etmesi gerekir. Bir yandan çerçeve içinde nerede olduklarının farkında olarak, tabii benliğini yitirmeden, danışanın deneyimiyle özdeşleşebilmesi, empati kurabilmesi ve aynalayabilmesi gerekir (Levine, ders notları, 2008). DST’de terapist ve danışan seansı birlikte şekillendirir. Terapist her ne kadar yapıya ve bütüne hakimse de seans sırasında ne olacağı hem danışan hem terapist için sürprizdir.
Güvenli bir ortam yaratmak, danışanın güvenini kazanmak seansta risk alabilmenin önemli şartlarından biridir. Güven yaratmanın bazı koşulları empati kurmak, aynalama yapmak ve danışana inanmak olarak sıralanabilir. DST kaynak ve çözüm odaklı bir modeldir. Güven yaratıldıktan sonra, terapist oyun veya yaratıcı süreçte danışanın önüne bazı engeller ve limitler koyabilir. Danışanın kendi kaynaklarını kullanarak bu engeller ile yaratıcı bir şekilde başa çıkması beklenir. Oyun ve yaratıcı süreç ile terapist danışana kendi kaynaklarını fark etmesine, bu kaynakları tanımlamasına ve gündelik hayatta nasıl kullanacağına yönelik yollar kurmasına yardımcı olur. Danışan bu süreçte kendi kaynak ve çözüm yollarını keşfetmeye başlar. Estetik mesafe (aesthetic distance) yaratım yolu ile kişinin problem, çatışma ve engellerinden uzaklaşmasına aracı olur. Başka bir deyişle, kişi güvenli bir ortamda, oyunun/sanatın yarattığı estetik mesafe yoluyla engeller ile başa çıkarken kendi kaynaklarını keşfetmeyi öğrenir ve/veya hatırlar. Bu keşif ve anlayış kişiye günlük hayatındaki engeller ile başa çıkarken yaratıcı çözümler bulabileceğine dair umut ve inanç vermesinin yanında kişiye hayatında kendini tekrarlayan temalar hakkında farkındalık ve artık hizmet etmeyen kalıpları nasıl değiştirebileceği yönünde ipuçları verir.
Terapi Sürecinin Mimarisi: Genel Yapı
İntermodel DST’nin öncülerinden Paolo Knill (1995) seansın farklı bileşen ve aşamalarından bahseder. Seansın süresi, sürenin kullanımı, terapi alanı/odası, ve sanat malzemeleri bu bileşenlerden bazılarıdır. Süre konusunda kesin bir kural olmaması ile birlikte bireysel seanslar en az 1 saat sürer ve önceden anlaşılırsa seansların daha uzun olması danışanın yaratıcı sürecin içinde derinleşmesi açısından faydalı olabilir. Grup seanslarının süreleri de grubun içeriğine ve yapıldığı yere göre farklılık gösterir, grup seansları uzun sürmeye müsaittir ve bazen bir kaç tam günlük atölyeler halinde olabileceği gibi, bir kaç saatlik haftalık buluşmalar şeklinde de olabilir.
Terapi alanı birçok terapide olduğu gibi DST’de de önemli bir yer kaplar. Terapist danışanın/danışanların kendini rahat hissedebileceği, rahat hareket edebileceği kutsal bir alan (temenos) yaratmak ile yükümlüdür. Grup terapilerinde genellikle çember kurulur. Sanat malzemeleri ve malzemelerin çeşitliliği ve sunumu önemlidir. Danışana ilham verecek sanat malzemeleri, objeler, aksesuarlar, ve müzik aletleri olması danışanın kendine değer verildiğini hissetmesi açısından önemlidir. Kırılmış, eskimiş, özensiz malzemeler kullanılmamasına dikkat edilirken, bazen yaprak, kurumuş meyve kabukları gibi doğal objeler ve geri dönüşüm materyalleri kullanmak terapistin yaratıcılığına kalmıştır. Birçok sanat terapisti zaman içinde kolaj için dergiler, resimler, kartpostallar, oyuncaklar, biblolar, doğal objeler, müzik aletleri biriktirerek bir arşiv yaratır. Bunları bazen danışanların ihtiyacına göre sunarak kullanırken, bazen de danışandan kendisinin ilgisini çeken objeleri seçmesi beklenilir. Bu malzemelerin çeşitliliği önemliyken, bir anda danışanı birçok materyale boğmamak adına uygun zamanlarda sunar (Mesela aynı anda hem pastel, hem kuruboya, hem suluboya arasından seçim yapmak danışanı yorabilir). Gelişimsel evrelere, farklı kişilik özelliklerine, danışanın ihtiyaç ve ritmine göre farklı seçenekler sunulur (Mesela manik dönemde olan bir danışana çok fazla seçenek sunmak veya travma yaşamış birisiyle ilk seanstan gözler kapalı hareket çalışması ile başlamak uygun olmaz). Bazen terapist kendi ofisi dışında az veya yetersiz sanat malzemeleri ile çalışmak zorunda kalabilir. Böyle zamanlarda danışanın sesi ve bedeni enstrümanı olur ve drama, imgeleme gibi teknikler kullanarak derin ve etkili seanslar yapılabilir. Terapist çalışacağı odayı seçemediği zamanlarda dar, karanlık ortamlarda çalışmak zorunda kaldığında bile bir kaç obje, çiçek ve mum ile atmosferi yumuşatarak ‘temenos’ yaratabilir.
İntermodel yaklaşımın terapist ve danışana sonsuz olasılıklar sunan bir çerçevesi vardır. Terapist terapi sürecinde seansın mimarisi (artchitecture of a session) içerisinde özgürdür ve bu ona kendi olabilme, özgün olabilme şansı verdiği gibi spontan olma becerisi, sanatlar arasında akıcı bir şekilde danışanın ihtiyaçlarına ve ritmine duyarlı olarak geçiş yapabilme yetisi gerektirir.
İntermodel DST’nin mimarisi genel olarak şu aşamalardan oluşur: Açılış, Köprü Kurma, Yaratıcı Süreç (Merkezden uzaklaşma), Estetik Analiz, Köprü kurma (veya Hasat) ve kapanış. Bu aşamalar arasında keskin bir geçiş yoktur, akıcı bir şekilde gerçekleşir. Seansın yapısı danışanın ihtiyaçlarına ve ritmine göre değişebilir ki bu da yeni bir yapı oluşturur. Danışanın seansa yönelik planı olsa da danışanın akışı ve ihtiyacına göre farklı müdahalelere başvurabilir.
Açılış, danışanın günlük hayatıyla bağlantıya geçtiği bir hazırlık ve geçiş süreci olarak tanımlanabilir. Danışanın ‘anda’ kalarak, gündelik hayattan seansa ulaşmasına aracı olunur. Açılışta kısa bir meditasyon yapılabilir ve /veya haftanın veya günün nasıl geçtiği ile ilgili bir ön konuşma olabilir. Açılıştan sonraki süreci ‘köprü kurma’ olarak adlandırabiliriz. Köprü kurma aşamasında, danışan ile o seansta ne üstüne çalışmak istediğinden, üstünde çalışmak istediği konunun hayatına nasıl yansıdığından, olası başa çıkma yollarından bahsedilebilir ve danışandan seanstan beklentilerinden paylaşması istenilir (Levine, 2005).
Bir sonraki aşamada terapist danışanla birlikte konuşmadan çıkıp sanat yapma ve/veya oyun oynamayı kapsayan yaratıcı sürece adım atar. Merkezden uzaklaşma (decentering) olarak adlandırılan ‘yaratıcı süreç’te, üstünde çalışılmak istenen konu (merkez) bir kenara bırakılıp sürece yoğunlaşılır. Bu süreç kişinin içinde bulunduğu çatışmanın veya önündeki engelin yarattığı düğümden uzaklaşmasına, yerleşik bir merkez algısından uzaklaşıp özüne dönmesine aracı olur. Paolo Knill (2005), bu süreci alternatif yaşam deneyimi’ olarak adlandırır. Merkezden ayrılma, oyun odaklı, iş odaklı ve ritüel odaklı olmak üzere 3 farklı teknikle gerçekleşebilir; . Oyun odaklı teknik, amaca bağlı olmak zorunda olmayan sürece odaklanan bir aktivitedir, iş odaklı teknik duygusal gerçekliğe (affective reality) dayanırken, ritüel kişiyi farklı bir boyuta, metafizik bir deneyime taşıyabilir. Merkezden ayrılma aşaması soruna odaklanan kişinin, problemin içinde kaybolarak çözümü görememesi mantığından yola çıkar. Kişi sorundan uzaklaştıkça, hayal gücünün onu yönlendirmesine izin verir ve alternatif yaşam deneyimi yaratır. Oyun ve sanat farklı bir dünyaya, sınırları olmayan hayal gücünün dünyasına adım atmamıza aracı olur. Kişi sonsuz yaratıcı potansiyeli ile bağlantıya geçer ve hayal gücünün ona yol göstermesine izin verir. Yaratma sürecinde gerekli olduğunda danışanın oyununa ve/veya sanatına eşlik etse de, farkındalığını yitirmez ve danışanın hayal gücünün seansı yönlendirmesine izin verir. Bu süre içinde danışana farklı sanat malzemeleri, araçlar ve/veya modaliteler sunabilir veya kişinin sanat aracılığı ile farklı çözüm yolları bulması için kısıtlamalar getirebilir. Terapistin bu süreçteki görevi şekillendirmektir, şekillendirmek (shaping) bir dönüştürme (transformation) eylemidir. Terapist bir niyet, bir imge, bir hareket, ses ve/veya sanat materyali ile yola çıkar. Yaratıcı süreç zaten var olan bir şeyi (danışanın yaratıcılığı, potansiyeli, hayal gücü, kaynakları) şekillendirmeye adanmıştır. Oyun, sanat yapma, iş ve ritüel değişim yaratan bir deneyime dönüşür.
Kişiler terapiye geldiklerinde potansiyellerini gerçekleştirmek için sınırlarını zorlamayı unutmuş olabilirler. Terapist kişiye bazen çerçeveyi daraltarak ve sınırlar koyarak (mesela sadece 3 renk kullanarak bir resim yapmak, sadece anlamsız sesler kullanarak, hiç sözcük kullanmadan hikaye anlatmak) kişinin sınırlar içindeki özgürlüklerini keşfetmesine aracı olur. Kişiyi koyduğu kısıtlamalar ile yaratıcılığını keşfetmesine teşvik eder. Danışan oyun ve sanat içinde engeller ile başa çıkmanın yeni yollarını keşfederken, kendi hayatındaki kişisel ve sosyal kısıtlamalar ile başa çıkmak için kaynakları olduğunun farkına varır.
Estetik analiz kısmı, yaratıcı sürecin yorumlanmasıdır. Danışan sanat sürecini, merkezden uzaklaşma aşamasını kelimelere dökerek yorumlar, deneyimlerini paylaşır. Bu süreçte terapist DST’de ‘estetik yanıt’ (aesthetic response) diye adlandırılan bir karşılık verir. Estetik yanıt, kişinin karşısındakinin deneyimi ile ilgili nasıl hissettiğini sanatsal bir şekilde ifade etmesidir. Terapist samimi ve yargıdan uzak bir şekilde kendi hislerini konuşarak veya bir imge, ses, hareket belki bir şiir ile paylaşabilir. Estetik analiz için alan yaratmak, yaratıcı süreç ve ortaya çıkan eser hakkında diyaloğa girmek, süreci ve eseri konuşmak DST’de önemli bir rol oynar. Yaratıcı sürecin sindirilmesi, değerlendirilmesi, üzerinde konuşulması deneyimin anlaşılması ve içselleştirilmesi açısından önemlidir.
Bir sonraki aşama hayal gücünden, gündelik hayata bir köprü kurma ve hasat sürecidir. Hasat kişinin yaratıcı süreçte ektiğini, yani sanat ürününü, biçmesinin metaforu olarak tanımlanabilir. Danışandan eserine bir isim koyması, somut bir mesaj bulması ve günlük yaşantı ile ilgili bir bağlantı kurması istenebilir. Danışandan seanstaki deneyimden ne kazandığını, bunu hayatına nasıl taşıyacağını dile getirmesi beklenir. Sanat süreci, alternatif yaşam deneyimi, kişiye trans benzeri, olağan dışı bilinç durumu yaşatabilir. Danışanın seanstan ayrılırken ayaklarının yere basması önemlidir. Terapist danışanı bir bakıma gündelik hayata tekrar hazırlar (Bu aşamada topraklama ve nefes egzersizi gibi somatik teknikler kullanılabilir). Kapanışta terapist danışana seansla ilgili bir ödev verebilir ve yaratıcı süreçte keşfettiği kaynaklarını gündelik hayatta uygulamaya teşvik edebilir çünkü terapi sadece seanstan ibaret değildir, seansta öğrenilenleri hayata taşıyabilmek sürecin bir parçasıdır. Bu mucizevi bir şekilde tek bir seansta olmasa da, bir çok deneyimde kişi hayatına taşıyabileceği farkındalıklar ve içgörüler kazanır.
Sonuç
Dışavurumcu Sanat Terapisi, kişinin psikolojik sorunları ile başa çıkmasına yardım eden, özünü, kim olduğunu anlamasına destek olan bir kişisel gelişim metodu ve psikoterapi tekniğidir. Hayattan keyif almamız, bütünlüğe ulaşmamız için bazen bilmediğimiz, karanlık tarafımızla yüzleşmemiz gerekir. Bunun için de rahatsızlıklarımızı sadece semptomları yok eden, yüzeysel bir şekilde değil de, kökenine inerek çözmemiz daha sağlıklı olacaktır. DST birçok farklı popülasyon ile kullanılabilen, çözüm ve süreç odaklı ve derinlemesine çalışan bir tekniktir. Bireysel seanslarda etkili olduğu gibi grup çalışmalarında da çok etkili bir şekilde kullanılabilir. Katılımcıların herhangi bir sanat deneyimi olmasını gerektirmez. Birçok ülkede özel kliniklerde olduğu kadar hastanelerde, okullarda, hapishanelerde, kişisel gelişim merkezlerinde bir çok yaştan insan ve gruptan kişiler ile yaygın olarak kullanılmakta olup, Türkiye’de yeni tanınmaya başlanmıştır. Bireysel ve grup terapilerinin yanında sosyal değişim projelerinde de kullanılmaktadır.
Not: Türkçede çok yeni bir akım olduğu için akademik dünyadaki jargonu yeni oluşmakta ve gelişmektedir. Bazı kavramlar İngilizcede de sonradan oluşmuş olup, Türkçede karşılıkları Sanat Terapistlerinin ekip çalışması ile karşılığını bulacaktır. Dışavurumcu Sanat Terapisi, İfadesel Sanat Terapisi ve Yaratıcı Sanat Terapisi olarak da kullanılmakta olup, İntermodel Dışavurumcu Sanat Terapisinden, Sanatlar Arası Dışavurumcu Terapi olarak da bahsetmek mümkündür.
Referanslar:
Expressive Arts Therapy: An Intermodal Arts- Based Approach, Levine, E., Levine, S. Expressive Arts Therapy Program, California Institute of Integral Studies. Spring, 2008
Knill, P., Levine, E., Levine, S., Principles and Practice of Expressive Arts Therapy: Toward a Therapeutic Aesthetics, Jessica Kingsley Publishers, 2005.
Knill, P.J., Barba, H.N. and Fuchs, M. N. , Minstrels of Soul: Intermodal Expressive Arts Therapy. Toronto, Ontario, Canada: Palmerston Press, 1995
Rogers, Natalie: The Creative Connection: Expressive Arts as Healing, Science & Behavior books, 1993.